|
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Kıbrıs adası Hristiyan deniz korsanlarının sığınağı olmuştu. Korsanlar ticaret gemilerine göz açtırmayınca Osmanlı Türk Devleti bu bataklığı kurutmaya karar vermişti.
Temmuz 1570’de başlayan kuşatma ile çoğunluğu Venedikli olan korsanlar temizlenmiş ve 1571 Ağustos’unda ada tamamen Türk milletinin himayesine geçmiştir.
Fetihten sonra yapılan sayımda Kıbrıs’ta 150 bin insanın yaşadığı tespit edilmişti. Yıllardan beri korsanların, hırsızların, katillerin elinde kalan adaya sevgi, hoşgörü ve medeniyet taşıması için Kayseri, Konya, Karaman, Niğde, Nevşehir gibi illerden Türk aileler Kıbrıs’a yerleştirildi. Hatta merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in ailesi de bizzat Sultan Abdulaziz’in fermanıyla Kayseri’den Kıbrıs adasına gönderilmişti.
Kıbrıs’a ve Akdeniz’e huzur, can ve mal güvenliği uzun yıllar Türk milletinin marifetiyle geldi. Fakat Türklükten uzaklaşan Osmanlı yanlış politikalar sonucu zayıf düşüp de çöküş sürecine girince Rumlar adada huzursuzluk çıkarmak, Türkleri kovmak gibi bir çaba içine girdiler. Osmanlı’nın eli artık Kıbrıs’a kadar uzanamıyordu.
Sultan ikinci Abdulhamit devleti yeniden toparlamak için belki uğraşıyordu ama artık çöküş çok hızlı ilerliyordu. Koskoca devlet kar gibi eriyordu. Bu dönemde kaybedilen Romanya, Karadağ, Sırbistan, Bulgaristan, Kars, Ardahan, Batum, Doğubayazıt, Bosna Hersek, Tunus, Mısır, Habeşistan ve Doğu Rumeli gibi Kıbrıs’ta Osmanlı’nın elinden çıkmıştı. Toprağını şehit kanlarıyla yoğurarak vatan yaptığımız Kıbrıs’ta 1878 itibariyle artık sömürgeci İngiliz’in bayrağı dalgalanıyordu.
İngilizlerin gelişi ile birlikte Türkler üzerindeki Rum baskısı artmış, savunmasız Türkler ailece katledilmeye başlamıştı. Bu saldırılara karşı koyabilmek için Türkler tarafından Volkan, Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği ve Kara Çete gibi gizli örgütler kurulmuşsa da gereken başarıyı yakalayamadıklarından dağılıp gitmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının yönlendirmesi ve desteği ile Rauf Denktaş ve Burhan Nalbantoğlu tarafından 23 Kasım 1957 akşamı büyükelçilik görevlisi Mustafa Kemal Tanrısevdi’nin evinde Türk Mukavemet Teşkilatı kurulmuştur. Özgürlüğü temsil eden bozkurt figürünü amblem olarak belirleyen bu teşkilat kısa sürede Kıbrıs halkını ayağa kaldırdı.
1960’lara gelindiğinde baskı ve cinayetler artmış, katliamlar başlamıştı. 1964 yazında Türkiye Cumhuriyeti tarafından iki gün arayla hava harekatı düzenlendi. 64 Türk savaş uçağının katıldığı harekat sonrası Kıbrıs’taki Türkler bir süre rahat ettilerse de, Enosis (Büyük Yunanistan) hayaliyle yaşayan maceraperest Rumlar yine rahat durmayacaktı.
TMT’na üye olan gençler Özel Harp Dairesi tarafından Kıbrıs ve Türkiye’de sıkı bir eğitimden geçirilen TMT üyeleri Rum çeteleriyle çatışıyordu… Nihayet 20 Temmuz 1974 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin müdahalesiyle Rum zulmü son buldu. Adanın yarısının yönetimini ele geçiren Türkler Rauf Denktaş’ın önderliğinde Kıbrıs Türk Federe Devletini kurdu. 1983 yılında devletin adı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak değiştirildi.
Rumlar bir türlü durmuyor, taciz ve saldırılarına devam ediyordu. 1995, 96 yıllarında sınırlarımıza yönelik tecavüz girişimleri had safhaya çıktı. Özel seçilmiş adi suçlu sivil Rumlar Türk sınırına sürülüyor. Azgın Rumlar, “Türk askeri sivil rumları vuruyor” algısı oluşturabilmek için ellerinden geleni yapıyordu.
Tam bu sırada Rauf Denktaş’ın daveti ve Başbuğ Alparslan Türkeş’in onayı ile üç bin ülkücü genç Kıbrıs’a geçerek Kıbrıs Ülkü Ocakları Genel Başkanı Mehmet Aslan’ın emrine girmişti. Sınırlarımızı ihlal etme ihtimali bulunan sivil Rumları ülkücü gençler karşılayacak ve Türk askerinin müdahalesine gerek kalmayacaktı. Nitekim de öyle oldu. Ülkücülerin olaya müdahil olması ve Türk askerinin cesareti sayesinde Rumların bu planı ellerinde patladı.
Türkiye ve Kıbrıs aşığı olan Türkçü lider Rauf Denktaş tarafından en güzel şekilde yönetilen KKTC 2005 seçimlerinde dışarıdan müdahalelerle Mehmet Ali Talat’a teslim edildi. Talat’tan sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna farklı isimler otursa da hiçbiri Denktaş’ın yerini tutmadı.
Çok büyük emeklerle, binlerce şehidin kanı üzerine kurulan Akdeniz’deki güvencemiz KKTC’de geçtiğimiz hafta sonu yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Türkiye sağının desteklediği Ersin Tatar’ın yerine Tufan Erhürman kazanınca herkes veryansın etmeye başladı.
Bugünlerde Kıbrıs üzerinde herkesin bir fikri var…
Halbuki biz yıllarca:
Kıbrıs diye çoluk çocuk ölmüşüm,
Öz Malımken orta yerden bölmüşüm,
Gele gele şu noktaya gelmişim,
Vallahi bak bölmekten de cayarım,
Göz dikenin gözlerini oyarım!
derken birçokları oralı bile olmamıştı.
Şimdi gelinen son noktada, 70 farklı ülkeden 50 bin kadar öğrencinin üniversite eğitimi gördüğü, tarih, sanat ve doğa harikası Kıbrıs’ımız maalesef kumar, kara para, mafya ve rüşvet olaylarıyla anılmaktadır.
42 yıllık bir Türk devleti olan KKTC’yi Türkiye’den başka tanıyan ülke olmamıştır.
Filistin’in tanınması için harcanan çaba maalesef KKTC’nin tanınması için harcanmamıştır.
2025 seçimleri artık bir dönüm noktası olsun.
Alanında yetişmiş, Türkçü eğitimciler KKTC’ye görevlendirilsin, ilkokuldan itibaren oradaki Türk çocuklarına milli ve manevi şuur aşılansın, Türklük bilinciyle yetişecek o çocuklar KKTC’nin tanıtımında, kalkınmasında, ilerlemesinde aktif rol oynasın.
…Ve sonunda KKTC tüm dünyanın “resmen” tanığını bir devlet ve eğitim, tarih, kültür, turizm konularında cazibe merkezi olsun.
|