20 Haziran 2019 06:49

MURSİ’YE AĞLAYALIM AMA…

MURSİ’YE AĞLAYALIM AMA…

Osmanlı İmparatorluğunun Sultan II. Mahmut döneminde kılık kıyafete olan özentiyle başlayan zamanla günlük yaşantımıza, sanat ve kültürümüze kadar giren batı hayranlığı ve taklitçilik ruhumuza öylesine işlemiş olacak ki bu hastalık fikri hayatımızda da kendini göstermiştir.

Kopyacı bir dünya görüşüne sahip, batı kültürünün materyalist çeşmesinden beslenmiş bir kısım aydınlarımız kılık kıyafetteki özentide olduğu gibi ekonomik sistem arayışında da “Hıristiyan Avrupa ülkeleri hangi ekonomik modelle kalkınmış iseler biz de aynı modeli ülkemizde uygularsak kalkınırız” dediler ve kapitalizm elbisesini Türk milletinin sırtına geçirdiler.

Neticede bu elbise bu bünyeye uymadı. Çünkü her toplumun kendine has bir içtimai yapısı önem verdiği değerleri vardır. Nasıl ki Avrupa toplumunda eski Roma ve Yunan İmparatorluğundan kalma değerler, Hıristiyan dininden çıkmış akideler mevcut ise Türk toplumunun da Müslüman bir millet olması nedeniyle İslam ahlak ve faziletine dayanan örf ve adeti, inancı, töresi, kültürü vardır.

İşte bu gerçek düşünülmediği veya göz ardı edildiği için Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Tanzimat kafalı idarecilerimiz sayesinde kapitalist ekonomi sistemini denemekteyiz. Batıya benzemeyi, batılı olmayı kalkınmanın, yükselmenin tek yolu olarak gördük. Hukuk anlayışımız, devlet felsefemiz, laiklik anlayışımız hep aynı görüş üzerine inşa edildi. Bu yetmezmiş gibi milli ve manevi değerlerimizi hiçe sayıp dinimize, inancımıza, ahlakımıza örf ve adetlerimize sırt çevirip adeta milletin varlığı üzerine kumar oynadık. Batılılaşma uğruna milletimize hayat veren damarları kestik kuruttuk. İnkarcı bir nesil yetiştirdik. Tabiri caizse kıblemizi batı yapar olduk.

Sebep?

Kalkınacağız.

Tanzimat’tan bu yana ikiyüz yıl geçti. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yaklaşık yüz yıl geçti. Her türlü fedakarlığı göstermemize rağmen kalkınabildik mi? Çağdaş ülkeler düzeyine gelebildik mi? Bir Fransa, bir ABD, bir Almanya olabildik mi? İnsanlığın mutluluğunu sağlayabildik mi? Huzur ve refahı temin edebildik mi? Aradan geçen bunca yıllara rağmen avucumuza bakıyoruz; görebildiğimiz koca bir hiç ve heba olan yıllar…

Sistem arayışında yaptığımız hata gibi şimdi de bir başka hatayı ısrarla yapmaya çalışmaktayız;

Nedir o?

Arap hayranlığı…

Arap’a imrenmek, Arap’ı taklit etmek, Arap’a özenmek, Arap’a sevgi, saygı göstermek, Arap’ın önünde yer ile yeksan olmaya çalışmak. Araplar tarihin hangi devrinde Türkleri sevdiler, Türklere yardımcı oldular da bu kadar değer veriyoruz? Bilakis Türklere karşı daime sönmez bin kin beslemişler her fırsatta Türkleri arkadan vurmaya çalışmışlardır.

İlk ihanetlerini Göktürklerin doğal düşmanı olan Çinlilerle işbirliği yaparak başlatmış, Selçuklu döneminde, Abbasiler döneminde, Haçlı seferlerinde devam ettirmişlerdir. Halifeliğin Osmanlılara geçmesini hazmedemeyerek Osmanlı-ispanya, Osmanlı Rus savaşlarında ve bilhassa İngiliz Lawrance ajanına uşaklık yapıp Kanal Seferinde, Filistin’de, Medine Müdafaası’nda, Megiddo Savaşında kendilerine verilen ihanet görevini layıkıyla yaparak ihanetlerini doruk noktasına taşıdılar.

Sonu gelmeyen ihanetler Kurtuluş savaşında da devam etti. Mehmetçik yedi cephede aç, susuz, perişan vaziyette savaşırken Türk ordusunda bulunan Arap asıllı komutanlarla askerlerin bir kısmı düşman safına geçti kimileri de cephe gerisinde isyan hazırlığına girişti. Evet, ihanetler cezasını buluyordu ama Arap’ların hainliği sebebiyle dökülen Türk evladı kanı son bulmuyordu. Kıbrıs savaşında bile Mısır Diktatörü Nasır Türk katliamı yapan Yunan EOKA’cılara yardım etti. 1965 yılında BM Kıbrıs oylamasında Türkiye aleyhine oy kullandılar. 1975 yılında Mısır Başkanı Enver Sedat Makarios’a kardeşlik telgrafı çekti. Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat, Kıbrıs Rumlarına; ” siz bizin kardeşimizsiniz zaferiniz zaferimiz sayılır” demiştir.

Aynı ihaneti bugün de devam ettiren Arapların Türk düşmanlığı, Türk’e olan kinleri, ihanetleri saymakla yazmakla bitmez. Bunlar Türk din kardeşlerine ihanet ettikleri gibi kendi milletine de ihanet etmiş, dinini yok saymış, İslam peygamberi Hz. Muhammed’in mezarını yıkma kararı alacak kadar alçalmışlardır.

Hal böyle iken diyoruz ki; Arap hayranlığı peşinde koşmak niye? Araplaşmanın bizleri daha çok Müslüman yapmayacağı da bir gerçek iken bu özenti, bu yaranma, niye? Arabistan kralına devlet nişanı verilmesi, Suudi Arabistan Kralının ölümü nedeniyle üç gün milli yas ilan edilmesi, Mısır eski C.Başkanı Mursi^nin vefatı nedeniyle gıyabi cenaze namazı aktedilmesi ister istemez bizlere bir “Arap hayranlığı”nın varlığını hatırlatmaktadır.

Bir toplum için aslına yabancılaşmaktan daha büyük tehlike yoktur. Madem ki Türk’üz, Türk milletiyiz, Türk milletine mensubuz o halde öncelikle kendimize, kendi milletimize, kendi değerlerimize sahip çıkmalı kendi kahramanlarımızı hatırlamalı kendi kahramanlarımıza ağıt yakmalıyız. Biz Mursi’ye karşı değiliz. Mursi demokratik yolla halkın oylarıyla C.Başkanı seçilmiş ama Arabistan, ABD destekli darbe ile indirilmiştir. Yetmedi hapishaneye sürüldü idamla yargılandı. Bir haksızlığa uğradığı kesin ve bunu kabul ediyoruz. Allah rahmet eylesin diyoruz. Yapılan zulmü şiddetle kınıyoruz.

Ancak sitemimiz; yabancıya duyulan merhametin onda birini kendi insanımıza göstermeyişedir. Mensubu olduğumuz Türk milletiyle neden gurur duymuyoruz? Geçmişi şanla şerefle dolu, övünülecek tertemiz bir maziye sahip değilmiyiz? Gittiğimiz her yere adalet ve medeniyet götürmedik mi? Türklüğü bedeni, İslamiyet’i ruhu bilen Allah ve Resulün davasına gönül vermiş olan Türkler bin küsur yıldır İslam’ın gerçek mücahidi kılıcı olmadı mı? Milyonlarca Türk evladı bir gül bahçesine girercesine gaza meydanlarına koşup İslamiyet uğruna şehadet şerbetini içmedi mi?

Kur’an-ı Kerim’in 54. Ayetinde belirtilen özelliklerle tarif edilen Türk milletine mensup milli kahramanlar, büyük dava adamları neden hatırlanmaz? Mesela ömrünü Doğu Türkistan halkının hak ve hürriyetini savunmakla geçirmiş büyük dava adamı İsa Yusuf Alptekin’i kaç kişi tanıyor? Vefat haberini kaç gazete kaçıncı sayfada verdi. Ölüm yıldönümü hatırlanıyor mu? Aynı şekilde Batı Trakya Türklerinin lideri büyük mücadele adamı Sadık Ahmet’in gıyabi cenaze namazı kılınması Diyanetin hatırına hiç geldi mi? Ömrünün yarım asrını sürgün, zindan ve çilelerle geçiren Kırım Türklerinin bağımsızlık mücadelesini veren Mustafa Cemiloğlu ismini duyan, tanıyan bilen, hal hatır soran var mı? Terör belasına gençliğinin baharında toprağın kara bağrına giren gencecik şehitlerimiz için kaç defa sela okundu?

Netice olarak;

Bizi biz yapan değerlerimiz vardır. Kendi öz değerlerimize sahip çıkmadığımız sürece bu topraklarda yaşama hakkını elde tutamayız. Nerde bir mazlum ve mağdur varsa onlara koşalım, onların umudu olalım. Evet, Mursi’ye de ağlayalım ama kendi insanımızı da unutmayalım. Şair ne güzel demiş;

“Ne ararsan ayda var yıldızda var

Türk’e ancak Türk’ten fayda var”