13 Şubat 2017 13:47

Şehir Hastaneleri Gerçeği (1)

Şehir Hastaneleri Gerçeği (1)


Her konuda tarihi önemde zorluklarla dolu bir dönemeçten geçtiğimiz şu zaman diliminde,bir çok hayati sorunumuza kafa yormak ve çözüm üretmek gerekirken; ''Anayasa değişikliği'',''şehir hastaneleri yapılması'' gibi konulara ayırdığımız zaman ve çaba artmakta.

Anayasa değişikliği konusu; çoğu sade vatandaşın, çok da anlam ve önem veremediği;konuyu futbol takımı tutar gibi ''liderim ne derse benim kararım odur'' kabilinden takip edip geçiştirdiği bir durumken;''Şehir Hastaneleri'' konusu can taşıyan herkesin çok daha yakından izlemesi,irdelemesi ve kafa yorması gereken bir konu olmasına rağmen;toplumun hiç bir kesiminde hak ettiği yankıyı uyandırmıyor.

Konu aslında Türkiye'de yaşayan seksen milyon insanı doğrudan ilgilendirdiği halde;birçok teknik özellik ve bilgi barındırdığı için, çoğu sade vatandaş ve okur yazar insan tarafından da gerekli önem verilmediği gibi;bu işin uzmanları,çalışanları ve sağlığın ağır yükünü sırtında taşıyan hekimler tarafında da pek dikkat çekmemiş gibi görünüyor.Oysa bir çok konuda olduğu gibi (bir oldu bitti mantığı ile) gündeme ve uygulamaya giren ''Şehir hastaneleri'' konusu herkesin üzerinde ciddi manada kafa yorması gereken bir konu olmalıdır.

Toplum,devlet ve ülke çıkarı açısından bu anayasa değişikliğinden (bana göre)çok daha önemli bir konu olması gereken bu konuda;doğru zannedilen yanlışları,ülke çıkarları ve yaşayan insan açısından irdelemek ve naçizane kanaatlerimi bildirme ihtiyacı hissettiğim için bu satırları kaleme aldım.

Ülkelerin kalkınmışlığı açısından önemle üzerinde durulan ve dünyanın kabul ettiği bazı istatistiki rakamlar vardır.Her yıl ;hemen her konuda kalkınmışlık ve gelişmişlik ölçüsü olarak yayınlanan bu istatistiki rakamların,sağlıkla ilgili olanlarına baktığımız zaman sağlık seviyemiz;sunulan sağlık hizmetleri kalitemiz ve temel sağlık değerleri göstergelerimiz hiç de iç açıcı bir seviyede değildir.Hal böyleyken ''Şehir hastaneleri'' efsanesi bana ;Osmanlının ''Lale devri''ndeki gibi İstanbul'un lalelerle bezenmesi uyumsuzluğu ve tutarsızlığını hatırlatıyor.

Ekonomik kalkınma açısından dünya ekonomisinde 17.sırada yer almamıza rağmen;bugünün dünyasında ekonomik büyüklüğün her şey demek olmadığını bilmek gerekiyor.Gelir dağılımı,

bazı toplumsal veriler,siyasi istikrar,eğitim ve sağlıkta kalite ve kantite,ortalama yaşam süresi gibi kabul ve itibar gören veriler,gelişmişlik düzeyinin belirlenmesinde önemli rol oynar.

Ülkemiz nüfus bakımından dünyanın 18. ülkesi.Ortalama yaşam süresi bakımından dünyada 96.(Bu rakam da sağlıkla direkt ilgili bir veridir ve kötü bir değeri ifade etmektedir) ülkeyiz.Kişi başına düşen milli gelir bakımından dünyada 62.sıradayız.Bu konuda; Panam,Gabon Libya,Malta,Estonya gibi isimlerini bile az duyduğumuz ülkeler bizim önümüzde yer alıyor.Dünyada en fazla gelir adaletsizliğinin olduğu sıralamada 57.ülkeyiz.Türkiye dünyanın en fazla ihracat yapan 27.ülkesi.

Dünyanın en fazla cari açık veren 7. ülkesi(Bu noktadaki yukarı gibi görülen sıralama aslında çok kötü bir duruma işaret etmekte).İnsani gelişmişlik bakımından dünyada 69.sıradayız.OECD;'İyi yaşam endeksi' sıralamasında sonuncu durumdayız.Bu noktada Yunanistan Meksika bile bizden iyi durumda.Basın özgürlüğü bakımından dünya sıralamasında yerimiz 154. lük.

Bütün dünyanın önemsediği bu ''İnsani gelişmişlik''değerleri ülkemizin refah düzeyi ve kalkınmışlık seviyesi ile ilgili çok ciddi bir açmazda olduğumuzu göstermesine rağmen,sağlıkla ilgili temel parametrelerde dibe vurmuşken ''Şehir hastaneleri''konusu tabiri yerinde ise abesle iştigal gibi görünmektedir.

Dünya sağlık örgütü(DSÖ);''Tüm insanların olabilen en yüksek sağlık seviyesine ulaşması''nı sağlamak amacıyla 1946 yılında kurulmuş önemli bir örgüttür,dünya için çok önemli görevler yerine getirmiştir.Giderek artan üye sayısının yarattığı baskı nedeniyle DSÖ görev ve sorumluluklarını değiştirerek,temel işlevini ''Sağlıkta politika belirleme ve siyasal öncülük yapmak'' olarak değiştirmiştir.Bu önemli görev ve sorumluluk değişikliğinden sonra yaptığı toplantılarla DSÖ ; ''politika belirleme öncülüğü'' çalışması olarak 1978 yılında Alma Ata'da yapılan toplantıda ''Birincil sağlık hizmeti'' nin ön plana çıkartılmasını tavsiye etmiş;2000 yılında ''Herkes için sağlık'' sloganını önermiştir.DSÖ'nün bu politika belirlemeleri dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmelere paralel seyrederek iki binli yıllarda küreselleşmenin (insani olmayan)yasalarından etkilenmiştir.Bu nedenle

yoksulu göz ardı eden bazı politikalarla sağlığa daha kolay,eşit ve kaliteli ulaşmayı sağlayacak öneriler yerine;müşteri memnuniyetini ön planda tutan siyasi kaygılarla daha çok seçmeni memnun etme fikrine yönelik çalışmaların önü açılmıştır. DSÖ'nün değişen bu politikaları ve küreselleşen dünyada (insanın temel ihtiyaçlarını göz ardı eden) uygulamalardan, Türkiye de nasibini almış görünüyor.

Türkiye'de yaşayan herkesin çok iyi bildiği ve bizatihi yaşadığı ''sağlık sistemi ve sağlık hizmeti sunumu''konularında; halen DSÖ nün 1978 ve 2000 yılları için önerdiği; ''Kaliteli birincil sağlık hizmeti'' sunumu ve ''Herkes için sağlık''önerilerini bile tam olarak sağlayamamışken;''Müşteri memnuniyeti'' ve ''Sağlıkta kalite''iddiaları öncelenerek yapılan pahalı harcamalar nedendir ve kimin içindir?

Yazının ikinci bölümünde ifade etmeyi düşündüğüm bazı somut rakamlarla ve bir nebze yukarıda sıraladığım ''Dünya kalkınmışlık indeksi''ndeki konumumuzu göz önüne aldığımızda;Ülkemiz ve devletimiz için çok ciddi maliyetlerle yapılmakta olan bu hastaneler ''yersiz ve zamansızdır''...

Gereksiz övünmeler ve açılış ''müsamerelerine'' temel yapılan 'ŞEHİR HASTANELERİ' bu günün ihtiyacı olmadığı gibi,yapılan harcamaların,Türkiye'nin''asıl sağlık sorunları''nın çözümü noktasında hiç bir katkısı yoktur.Yapılan planlama ve harcamaların;Türkiye'nin asıl sağlık sorunlarını bilmeyen ve bu nedenle savurganlıkla siyasi çıkar devşirmeye çalışan bir ekibin işi olduğunu düşünüyorum.Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu konuda ciddi manada yanıltıldığı kanaatindeyim.

Meseleye bu noktadan bakınca; yakın geçmişte yaşadığımız sözde ''Kuş gribi'' olayı ve bu konu için heba edilen milyonlarca dolar parayı hatırlıyorum.Sahi o meşhur ''Kuş gribi salgını''! günlerinde alel acele satın alınan 44 milyon doz aşı ne oldu?O aşıları kim hangi kanallardan ülkemize satmıştı.Zalim feto örgütlenmesinin bu işte dahli varmıdır?

Devam edeceğiz...