20 Kasım 2015 08:54

EYLEM ZAMANI



Günlük koşuşturmamız arasında hep bir şeyleri yetiştirememekten veya hiç başlayamamaktan yakınır dururuz çoğu zaman. Hiç boş zamanımız olmadığı halde koca bir güne sığdıramayız düşündüklerimizi, planladıklarımızı.



Yine de yapmak zorunda olduğumuz sorumluluklarımızı ne yapar eder eder bir şekilde halletmeye çalışırız. Yetiştirmemiz gereken bir evrakı zamanında makama bırakırız veya çocuğumuzun acil bir ihtiyacını anında gideririz.



Ancak, mevzu kendimiz ile ilgili bir dilek olursa genellikle erteleriz.

Ne yazık ki bu ertelemelerin ardı arkası kesilmez.Bu günü yarına bırakırız, yarınlar yarım kaldıkça gelecek çemberi gittikçe büyütülüp önümüzdeki haftaya, bir sonraki aya daha da abartarak “inşallah seneye” diye ne çok şey ertelemişizdir kim bilir?



Kendi istek ve arzularımızı ertelemekle aslında hayatımızda var olan kişilere karşı sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizi düşünürken, aslında kendimizi bir yok oluşa doğru sürükleriz. Çünkü -biz- var oldukça çevremizdekiler de var olacaktır; kendimizden uzaklaşmaya başladıkça da önce en uzaktakileri zamanla da yakınımızdakileri kaybederiz.



Hayatta her anlamda mutlu olabilmemiz için akademik başarımızın, fiziksel sağlığımızın ve ruhsal huzurumuzun yerinde olması gerekir. Bunların hepsi bir bütün olarak görünse de ruhsal huzurumuzu sağlayamadığımız sürece sağlıktan veya başarıdan söz etmemiz mümkün olmayacaktır elbette. En fazla ihmal ettiğimiz de maalesef ki ruh sağlığımız. Kendimizi yaşayamamak, içsel iletişimimizin aşırı derecede olumsuz olmasına neden olur. Kendisiyle barışık olmayan bir kişinin çevresindekilerle düzeyli bir iletişim içinde bulunması beklenemeyeceğinden sadece kendimiz depresif bir kişilik olmakla kalmayıp etrafımızdakilere de zarar veririz.

Bu yüzden şartlar ne olursa olsun hayatta en son ertelememiz gereken kişi kendimiz olmalıyız. Başkalarına karşı sürekli alışkanlık haline getirdiğimiz” evet, olur, tamam” gibi söylemleri önce kendimiz için kullanmalıyız. Bunun böyle olması gerektiğini sadece düşünmek yeterli değildir. Bu durum bizi ,biz yapmaktan ziyade kendimizi yiyip bitirmemize, sürekli yakınan ve memnuniyetsiz biri olmamıza neden olur. Bu yüzden düşünmekten öteye bir adım atıp harekete geçmeliyiz.

Harekete geçme süreci içinde kendimizi erteleme alışkanlığımız ağır basacağı için çelişkiler yaşamaya başlayabilir hatta bencil olduğumuzu bile düşünebiliriz ilk başta. Ancak unutmamız gereken şudur ki: kendimizle baş-başa kalmak, kendimizi bulup, farkındalığımızı artırarak yaşam enerjimizi çevremizdeki insanlara da yansıtarak onlara daha fazla faydalı olabileceğimizdir.



Harekete geçmek için planlama yapmaya çalışırsak yine en sona kendimizi bırakacağımız için hüsrana uğrayabiliriz. O yüzden yarın değil, bir saat sonra değil bulunduğumuz anı kendimize ayırmalıyız. Anı yaşayamadığımız zaman duyacağımız pişmanlıklarımızın telafisini yapmamız mümkün değildir. Çünkü demir tavında dövülür misali duygular yaşanılan anlarda anlamlıdır,ertelendiği anda tılsımı bozulur.



Ne iş yapmakla biter ne karın aşa doyar ,iyisi mi işe yetecek gücümüzü aşa katacak sevgimizi tüketmemek için kendi duygusal yaşantımızı kontrol altında tutmak için hayatımızdaki önceliği kendimize verip hemen harekete geçelim.



Çünkü eylemsizlik, duygu yıkımlarını pekiştirir. Biz yerimizde sayarken bir anda kendisi olabilmeyi başarmış birilerinin egemenliği altına girebiliriz.

Sevgi ve huzurla kalın…