Göç Büyük,Mağdurlar Küçük

25 Aralık 2014 07:29

Yaklaşık 4 ay öne sıcak yuvalarında aileleriyle birlikte yaşayan Kobanili çocuklar, İŞID’in saldırısı sonrası oyuncaklarını, kıyafetlerini, hayallerini geride bırakarak Türkiye topraklarına sığınmak zorunda kaldı. 
Yaklaşık 4 ay öne sıcak yuvalarında aileleriyle birlikte yaşayan Kobanili çocuklar, İŞID’in saldırısı sonrası oyuncaklarını, kıyafetlerini, hayallerini geride bırakarak Türkiye topraklarına sığınmak zorunda kaldı.

-Kadir DEVİR-


Ne olduğunu bilmedikleri savaşı acı tecrübelerle öğrendiler. Ölümü enselerinde hissettiler.


Ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Suruç ilçesine sığınan mülteciler ağır hava şartlarında yaşam mücadelesi veriyorlar. Suruç’ta kurulan Arin Mirxan Çadır kentinde 439 çadır bulunuyor, ama çadır kentte 488 aile ve 3037 insan yaşıyor. Akraba olan aileler aynı çadırlarda kalıyor. Çadır kentte nüfusun çoğunluğunu ise çocuklar oluşturuyor. 1726 çocuğun bulunduğu çadır kentte 0-17 yaşları arasında değişen 883 erkek çocuk ve yaşları yine 0-17 arasında değişen 843 kız çocuğu bulunuyor.

Kurulan Çadır kentte yaşam mücadelesi veren mültecilerin hepsi ağır sorumlulukları sırtlamış. Mültecilerin yaşadıklarını görenler, hikâyelerini duyanlar duygularına engel olamıyor. Kendi çocuk, yetim kardeşlerine bakıyor, diğerinin gözleri annesiz kardeşlerinin üzerinde. İncelemeye araştırmaya devam ettikçe aklımıza dahi gelmeyecek olan birçok şey gözlerimizin önünde beliriyor.

Çocuklara, sorular yönelterek yaşamları hakkında bilgi sahibi olduk sorduğumuz sorulara öyle cevaplar veriyorlar ki çektikleri zorlukları anlamak daha da kolaylaşıyor.

Mülteci çocuklara yönelttiğimiz sorular şöyle;

- Ne istersin şimdi?

12 yaşında Mazlum, cevap veriyor bize.

“ BABAM GELSİN”

“ Ne isteyebilirim, babam gelsin, Suriye’de şimdi, kardeşlerime baksın, anneme baksın. Evimize ekmek getirsin. Kobani’de ailemle güzel bir hayatımız vardı. Akrabalarımızla sürekli yan yana gelirdik. 3 ay oldu Suruç’a geldiğimiz. Geldiğimizden beri her geçen gün daha da zor olmaya başladı. Okulumu öğretmeni mi, oyunlar oynadığım sokakları özledim. Bitsin artık bu savaş, bizde evimize dönelim”

Çadırkent öykülerle dolu... Her adım farklı bir hüzne ev sahipliği yapıyor. Ayakları çıplak, ürkek gözlerle etrafı izliyorlar. Birçoğu olan bitenden habersiz arkadaşlarıyla birlikte günün tadını çıkarmaya çalışıyor.

Usulca yaklaşıp fotoğrafını almak istediğimiz Meryem bize çok samimi davranıyor. Biz sormadan kendisi anlatmaya başlıyor.

13 Yaşında ki Meryem anlatıyor bize. Küçücük elleri ile soğuk havada, soğuk suyla bulaşık yıkarken.

“ SOĞUK SUYLA BULAŞIK YIKAMAK ZORUNDAYIM”

“ Evimizden yerimizden kaçmak zorunda kaldık, yoksa bizi de öldüreceklerdi. Suruç’a geldik günlerce sokaklarda kaldık, camilerde kaldık. Sonra da buraya yerleştik. Zor günlerin çoğu geçti gitti ama ben evime gitmek istiyorum. Görüyor musun, dışarıda soğuk suyla bulaşık yıkamak zorundayım, Kobani’de olsa yine yıkardım, ama kendi evimde olurdum, sıcak suyumuz olurdu. Dışarıya terlikle çıkmak zorunda kalmazdım. Gece olunca rahat rahat uyurdum. Burada yağmur yağınca çadırın kenarından içeriye giriyor, evimde olsaydım bunlar olmazdı”

“BURADA ZİL ÇALMIYOR”

Gününü sürekli çadır kent içindeki eğitim çadırında geçiriyor Ayşe (11)eğitim çadırını çok sevdiğini söylüyor ve Kobani’ deki okulunu çok özlediğini belirterek;

“ Buraya gelmeden önce de okula gitmeyi çok severdim. Kobani’de sabahları kalkardık bütün arkadaşlarımla birlikte okula doğru giderdik. Yolda konuşur gülüşürdük. Ders başlayıncaya kadar okul bahçesinde oyunlar oynardık. Ders başlayınca dersimizi dinlerdik. Şimdi, zil çalmıyor, kendi öğretmenim yok, sınıf arkadaşlarım yok, okul yok, oyun oynayacağımız bahçemiz yok. Biz o savaştan ölmemek için kaçtık, ama burada ölmeye devam ediyoruz. Her gün biraz daha mutluluk kaybediyoruz.

Ayşe kendi gibi olan çocukların isteklerini dile getiriyor;

“Savaşın bitmesini istiyorum, çektiğimiz bu kadar acı bize yeter “
urfanatik